Douglas Hall : Evet.

Ashton : Anlamıyorum.

Douglas Hall : Fuller çözmüştü.

Maddesel gerçekliği olmayan bir ortamda, hayali bir bedenle yaşadıklarını fark eden oyuncular, gördükleri, yaşadıkları hiçbir şeyin kendilerinden olmadığını anlarlar. Filmin bir başka sahnesinde bu konu ile ilgili şu ifadeler geçmektedir:

Douglas Hall : … Bunların hiçbiri gerçek değil. Fişi çektiğinde, ben kaybolurum. Söylediğim hiçbir şeyin, yaptığım hiçbir şeyin anlamı kalmaz…

Filmde simülasyonun bir parçası olduklarını keşfeden karakterler, tüm yaşadıklarının kendi etkileri dışında geliştiğini, herşeyin, içinde bulundukları sanal dünyayı oluşturan kişinin kontrolünde olduğunu anlarlar.

Bizim içinde bulunduğumuz durum da filmdeki oyuncuların konumu ile benzerlikler taşımaktadır. İçinde yaşadığımız dünyada herşey Allah’ın kontrolündedir ve her türlü detay imtihanın parçası olarak yaratılmıştır. Hayatı boyunca gördüğü tüm olayları, duyduğu tüm sesleri Allah’ın, beyninde bir görüntü olarak yarattığını bilen bir insan, korkmak, boş yere sıkılıp üzülmek, paniğe kapılmak yerine, hepimizin Yaratıcısı olan sonsuz merhametli ve şefkatli olan Allah’a tevekkül eder.

Bu konu ile bağlantılı kitaplarımızdaki şu yorumları hatırlatmak yerinde olacaktır:

  • İnsanların hayatları boyunca yaşadıkları tüm zorluk ve sıkıntı sebebi olaylar da, gerçekte beyinlerinin içinde meydana gelmektedir. Bu gerçeği bilen bir insan karşılaştığı her olaya güzel bir sabırla sabır gösterir. Allah’ın herşeyi hayırla yarattığını bilir ve tevekküllü olur.
  • … Allah her insana sanki olayları değiştirmeye, kendi karar ve seçimine göre hareket etmeye imkânı varmış gibi bir his verir. Örneğin insan, su içmek istediğinde bunun için “kaderimde varsa içerim” diyerek oturup beklemez. Bunun için kalkar, bardağı alır ve suyunu içer. Gerçekten de kaderinde tespit edilmiş bardakta, tespit edilmiş miktarda suyu içer. Ancak, bunları yaparken kendi iradesi ve isteği ile yaptığına dair bir his duyar. Ve hayatı boyunca bu hissi her yaptığı işte yaşar. Allah’a ve Allah’ın yarattığı kaderine teslim olmuş bir insan ile bu gerçeği kavrayamayan bir insan arasındaki fark şudur: Teslimiyetli olan insan, kendi yaptığı hissini yaşamasına rağmen, bunların tümünü Allah’ın dilemesi ile yaptığını bilir. Diğeri ise, her yaptığını kendi aklı ve gücü ile yaptığını zannederek yanılır.
  • … Göklerde ve yerde olanların hepsi Allah’ındır ve O’nun tecellisidir. Tek mutlak varlık Allah’tır ve Allah’ın yarattığı diğer varlıklar mutlak değildir, birer görüntüdür. Allah’ın yarattığı görüntüleri seyreden “ben”ler, yani insanlar, Allah’tan birer ruhturlar.Bu ilim ve bu büyük sır kavrandığı takdirde insanların bilinçleri keskin bir netliğe kavuşacak, üzerlerindeki manevi pus ortadan kalkacaktır. Anlayan herkes Allah’a gönülden teslim olacak, Allah’ı çok sevecek ve O’ndan çok korkacaktır… Bu çarpıcı gerçeği anlayanlar yeni bir bakış açısı kazanacak, yepyeni bir hayata başlayacaklardır.

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here