Simülasyon Ortamı ve Yanıltıcı Gerçeklik

Bizim “dış dünya” olarak algıladıklarımız, önceki bölümlerde detaylı olarak değindiğimiz gibi, yalnızca elektrik sinyallerinin beyinde yarattığı etkilerdir. Pencerenizden gördüğünüz gökyüzünün mavisi, oturduğunuz koltuğun yumuşaklığı, içtiğiniz kahvenin kokusu, yediğiniz etin lezzeti, duyduğunuz telefon sesi, tüm yakınlarınız, hatta bedeniniz hepsi elektrik sinyallerinin beyninizdeki yorumudur.

Eğer bu filmde olduğu gibi, beynimize gelişmiş bir bilgisayar yardımıyla gerekli elektrik sinyallerini gönderebilmek mümkün olsaydı, aynı hisleri tüm gerçekliğiyle algılamamız mümkün olurdu. Görüldüğü gibi yapay olarak oluşturulan uyarılar sonucunda, dışarıda herhangi bir maddesel gerçeklik yokken, beynimizde gerçek ve canlı bir dünya oluşması mümkündür. Nitekim günümüzde simülatörler aracılığı ile hayatımızdan belli kesitler son derece gerçekçi hislerle canlandırılabilmektedir. Örneğin ele takılan özel bir eldiven ile bir insan, ortamda olmadığı halde bir kediyi sevdiğini, bir insanla tokalaştığını, suyun altında elini yıkadığını veya sert bir cisme dokunduğunu hissedebilmektedir. Daha gelişmiş olan sistemlerle ise golf oynadığını, kayak yaptığını, süratle araba kullandığını veya bir uçağın pilotu olduğunu hissedebilmektedir. Gerçekte ise, dokunduğunu hissettiği bu varlıkların ya da içinde olduğunu zannettiği bu mekanların hiçbiri gerçek değildir. Tüm bunlar, insanın, yaşamındaki tüm hisleri ve varlıkları beyninde algıladığının, bunların hiçbirinin aslı ile muhatap olamadığının kesin bir delilidir.

  1. Kat adlı filmde de bilgisayarlar aracılığıyla gerçek hayattan ayırt edilmesi mümkün olmayan sanal yaşamlar oluşturulmaktadır. Filmdeki karakterler simülasyon makineleri aracılığıyla farklı zaman ve ortamlara bağlanmakta, burada gerçek hayatları gibi yaşamaktadırlar.

Aşağıdaki konuşmalarda sistemin kurucularından Whitney, Dedektif McBain’e üzerinde çalıştıkları simülasyon sistemini anlatmaktadır:

Dedektif Mcbain : Bütün dava, devasa bir bilgisayar oyunu mu?

Whitney : Hayır, fonksiyonlarının çalışması için kullanıcı gerekmiyor. Bütün birimleri, açık öğrenme yeteneğine sahip siber oluşumlar.

Dedektif Mcbain : Birimler mi?

Whitney : Elektronik, benzeşimli karakterler. Sistemi onlar oluşturur. Düşünürler, çalışırlar, yemek yerler… Kısaca bize benzetildiklerini söyleyebiliriz. Şu an çalışan bir numunemiz var: Los Angeles, 1937 dolayları.

Dedektif Mcbain : Neden 37?

Whitney : Fuller, kendi gençlik dönemini oluşturarak başlamak istemişti. Bak beynim içine konuşlandırıldığında, ben 1937’yi yaşayarak dolaşırım. Bedenim burada kalır ve program bağlantı biriminin bilincini kontrol eder.

13.KAT
13.KAT
13.KAT
13.KAT

Bu ifadelerden anlaşıldığı gibi simülasyon ortamında hiçbir gerçeklik yoktur; sadece yapay sinyaller vardır. Ne görmek için göze, ne duymak için kulağa, ne de hissetmek için bedene ihtiyaç vardır. Kişinin bedeni bir koltukta uzanırken, bilgisayar aracılığıyla zihnine yüklenen bilgiler sayesinde, bu kişi kendini çok farklı bir mekanda, çok farklı bir zamanda hissedebilmektedir.

  • Görme, duyma, koklama, tat alma, dokunma duyularımızın tamamı birbirlerine benzer bir işleyişe sahiptir. Dışarıda var olduğunu düşündüğümüz nesnelerden gelen etkiler (ses, koku, tat, görüntü, sertlik vs.), sinirlerimiz vasıtasıyla beyindeki duyu merkezlerine aktarılırlar. Beyne ulaşan söz konusu etkilerin tamamı elektrik sinyallerinden ibarettir. Örneğin görme işlemi sırasında dışarıdaki bir kaynaktan gelen ışık demetleri (fotonlar) gözün arka tarafındaki retinaya ulaşır ve burada bir dizi işlem sonucunda elektrik sinyallerine dönüştürülürler. Bu sinyaller, sinirler vasıtasıyla beynin görme merkezine iletilir. Ve biz de, birkaç santimetreküplük görme merkezinde rengarenk, pırıl pırıl, eni, boyu, derinliği olan bir dünya algılarız.Aynı sistem diğer duyularımız için de geçerlidir. Tatlar dilimizdeki bazı hücreler tarafından, kokular burun epitelyumundaki hücreler tarafından, dokunmaya ait hisler (sertlik, yumuşaklık vs.) deri altına yerleştirilmiş özel algılayıcılar ve sesler de kulaktaki özel bir mekanizma tarafından elektrik sinyallerine dönüştürülerek beyindeki ilgili merkezlere gönderilir ve o merkezlerde algılanırlar…. Şu an bir bardak çay içtiğinizi düşünelim. Elinizde tuttuğunuz bardağın sertliği ve sıcaklığı deri altındaki özel algılayıcılar tarafından elektrik sinyallerine dönüştürülerek beyne iletilir. Aynı zamanda çaya ait keskin koku, onu yudumladığınız anda hissettiğiniz şekerli tad ve bardağa baktığınızda gördüğünüz kahverengi renk de ilgili duyularınız tarafından birer elektrik akımı olarak beyne ulaştırılır. Hemen arkasından masaya koyarken bardağın cama çarpmasıyla çıkan ses de kulağınız tarafından algılanıp beyne elektrik sinyali olarak gönderilir. Ve bu algıların tümü beyindeki birbirinden farklı ama birbiriyle ortak çalışan duyu merkezleri tarafından yorumlanır. Siz de bu yorumun bir sonucu olarak bir bardak çay içtiğinizi düşünürsünüz. Yani aslında herşey beyindeki duyu merkezlerinde olup bitmektedir, ama siz tüm bu algılarınızın somut bir varlığı olduğunu zannedersiniz. Oysa bu noktada yanılırsınız, çünkü beyninizde algıladığınız hislerin kafatasınızın dışında bir varlığı olduğunu düşünmek için hiçbir deliliniz yoktur. Eğer beyninize giden görme sinirlerini kesseniz, bir anda görüntü yok olur. Aynı şekilde işitme sinirlerinde bir problem olsa, dışarıda var olduğunu zannettiğiniz ses de bir anda kesilir.

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here